-
1 üzerinde kalmak
а) остава́ться за тем, кто предложи́л наивы́сшую / после́днюю це́ну (о товаре и т. п.)б) остава́ться за кем (о неприятном поручении и т. п.) -
2 kâğıt üzerinde kalmak
оста́ться на бума́ге (о каком-л. деле) -
3 üzerinde
на* * *1) на; над чемanahtar kapının üzerinde — ключ [торчи́т] в две́ри́
masanın üzerinde — на столе́
şehir üzerinde — над го́родом
2) относи́тельно, по по́воду чего; над чем (работать и т. п.)bunun üzerinde görüşmeler — перегово́ры относи́тельно э́того
kimya üzerinde araştırmalar — иссле́дования в о́бласти хи́мии
3) при комüzerinde hiç para yok — у него́ с собо́й совсе́м нет никаки́х де́нег
••- üzerinde kalmak -
4 kâğıt
"1. paper; piece of paper. 2. card, playing card. 3. colloq. letter, note. 4. document. - açmak to turn up the trump card. - bıçağı paper cutter. - dağıtmak to deal the cards. -a dökmek /ı/ to put (something) down on paper, write (something) down. - ezmesi papier-mâché. - fabrikası paper mill. - fener paper lantern, Chinese lantern. - gibi olmak to turn as white as a sheet. - hamuru paper pulp. - kaplamak /a/ to paper, cover with paper. - kebabı a dish made of lamb and vegetables broiled in a wrapper. - makası paper scissors. - oynamak to play cards. - oyunu card game. - para paper money; note, bill. - para çıkarma fin. emission. - sepeti wastepaper basket. - üzerinde (existing) on paper, in the planning stage. - üzerinde kalmak (for a project) to exist on paper only, not to get beyond the planning stage. - üzerine koymak /ı/ to put (something) in writing." -
5 kâğıt
бума́га (ж) ка́рты (мн)* * *1. озвонч. -dı1) бума́гаkâğıt destesi — па́чка бума́ги
kâğıt hamuru — бума́жная ма́сса ( при изготовлении бумаги)
kâğıt kaplamak — окле́ивать обо́ями
kâğıt sepeti — корзи́на для бума́г
duvar kâğıdı — обо́и
sigara kâğıdı — папиро́сная бума́га
yazı kâğıdı — пи́счая бума́га
2) запи́ска; докуме́нт; пи́сьменное свиде́тельство; бума́га разг.aşı kâğıdı — спра́вка о приви́вке
resmî kâğıt — официа́льный докуме́нт
3) ка́рта ( игральная)kâğıt dağıtmak — сдава́ть ка́рты
kâğıt oynamak — игра́ть в ка́рты
4) бума́жные де́ньги2. озвонч. -dıбума́жныйkâğıt fener — бума́жный фона́рь
kâğıt para — бума́жные де́ньги
••- kâğıda dökmek
- kâğıt üzerinde kalmak
- kâğıda kaleme sarılmak -
6 буква
harf* * *жharf (-fi)••бу́ква в бу́кву — harfi harfine
дух и бу́ква зако́на — kanunun ruh ve metni
человек с большо́й бу́квы — büyük İ'li insan
литерату́ра с большо́й бу́квы — büyük E'li edebiyat
остава́ться мёртвой бу́квой — kağıt üzerinde kalmak
-
7 бумага
kâğıt* * *жkağıt (-dı)в бума́гах писа́теля э́того письма́ нет — yazarın kağıtları arasında bu mektup yok
••оста́ться на бума́ге — kağıt üzerinde kalmak
це́нные бума́ги — esham ve tahvilat
-
8 kâğıt
kâğıt [kĭaːt] <- dı> Papier n; Schreiben n; Bericht m, Papier n; Formular n; (Spiel)Karte f; Schule schriftliche Arbeit; Tüte f;kâğıt açmak die Karten aufdecken;kâğıt gibi olmak leichenblass sein;kâğıt oynamak Karten spielen;kâğıt oyunu Kartenspiel n;kâğıt para Papiergeld n;kâğıt üzerinde kalmak fig nur auf dem Papier stehen;-i kağıda dökmek zu Papier bringen A;kağıda kaleme sarılmak sofort aufschreiben A;ambalaj kağıdı Einwickelpapier n;sigara kağıdı Zigarettenpapier n;tuvalet kağıdı Toilettenpapier n;yazı kağıdı Schreibpapier n -
9 dönmek
1. آب [آبَ]2. آض [آضَ]3. أطاف [أَطَافَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak4. أوب [أَوَّبَ]5. اجتاب [اِجْتابَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak6. استحضر [اِسْتَحْضَرَ]Anlamı: bırakılan bir konuya başlamak, söz konusu etmek, hatırlamak7. استذكر [اِسْتَذْكَرَ]Anlamı: bırakılan bir konuya başlamak, söz konusu etmek, hatırlamak8. امتثل [اِمْتَثَلَ]Anlamı: bir şeyi andıracak duruma girmek9. انسحب [اِنْسَحَبَ]10. باء [باءَ]11. تأثر [تَأَثَّرَ]Anlamı: bir şeyi andıracak duruma girmek12. تجول [تَجَوَّلَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak13. تذكر [تَذَكَّرَ]Anlamı: bırakılan bir konuya başlamak, söz konusu etmek, hatırlamak14. ترسم [تَرَسَّمَ]Anlamı: bırakılan bir konuya başlamak, söz konusu etmek, hatırlamak15. تطوف [تَطَوَّفَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak16. تقلب [تَقَلَّبَ]Anlamı: inanç, din ve düşüncesini deiğştirmek17. توجه [تَوَجَّهَ]Anlamı: yönelmek18. ثاب [ثابَ]19. جاب [جَابَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak20. جال [جَالَ]Anlamı: belirli bir yerde dolaşmak21. حاكى [حاكَى]Anlamı: bir şeyi andıracak duruma girmek22. حذا [حَذَا]Anlamı: bir şeyi andıracak duruma girmek23. حكى [حَكَى]Anlamı: bir şeyi andıracak duruma girmek24. ذكر [ذَكَرَ]Anlamı: bırakılan bir konuya başlamak, söz konusu etmek, hatırlamak25. رجع [رَجَعَ]26. رسب [رَسَبَ]Anlamı: sınıfta kalmak27. عاد [عادَ]28. عاود [عاوَدَ]29. فاء [فاءَ]30. قفل [قَفَلَ]31. قهقر [قَهْقَرَ]32. كر [كَرَّ] -
10 kuru
1) в разн. знач. сухо́йkuru çeşme — вы́сохший исто́чник
kuru rüzgâr — сухове́й
kuru soğuk — сухо́й моро́з
2) сушёный; вы́сохшийkuru incir — сушёный инжи́р
kuru meyva или kuru yemiş — сухофру́кты
kuru üzüm — сушёный виногра́д, изю́м
kuru yaprak — сухо́й лист
3) сухоща́вый, худо́й, то́щийkuru kemik — то́щий, худо́й, ко́жа да ко́сти
kara kuru bir adam — то́щий челове́к
4) в разн. знач. го́лый, пусто́йkuru ekmek — пусто́й хлеб
kuru oda — пуста́я ко́мната
kuru tahtada kalmak — лиши́ться всего́, оста́ться ни с чем (букв. оста́ ться на го́ лых доска́х)
kuru toprak üzerinde, kuru yerde — на го́лой земле́
5) перен. необосно́ванный; пусто́йkuru gürültü — напра́сный шум
kuru hulyalar — пусты́е мечты́
kuru iftira — напра́слина, я́вная клевета́
kuru kalabalık etmek — окола́чиваться без де́ла
kuru kuruya — напра́сно, по́пусту
kuru laf — а) пуста́я болтовня́, пусты́е слова́; б) нереа́льные (пусты́е) обеща́ния
kuru sıkı — а) холосто́й вы́стрел; б) притво́рный гнев
kuru sıkı atmak — сде́лать холосто́й вы́стрел, стреля́ть вхолосту́ю
kuru sıkı tehdit — пуста́я угро́за
kuru vaitler — пусты́е обеща́ния
◊
kuru başına — оди́н; оди́н как перст◊
kuru başına kalmak — оста́ться совсе́м одному́◊
kuru gösteriş — показу́ха◊
kuruda kalmak — сиде́ть на мели́ (о судне)◊
kuru ağaç gölgesinde sığınılmaz — посл. под го́лым де́ревом не укры́ться -
11 sitzen
sitzen <sitzt, saß, gesessen> ['zıtsən]\sitzen Sie bequem? rahat oturuyor musunuz?;am Tisch \sitzen masada oturmak;vor dem Fernseher \sitzen televizyonun karşısında oturmak;( jdm) Modell \sitzen (biri için) model durmak;sie saßen beim Essen yemekte oturuyorlardı;im S\sitzen arbeiten oturarak çalışmak;er hat lange an dieser Arbeit gesessen bu işin başında çok oturdu;\sitzen bleiben ( fam) ( in der Schule) sınıfta kalmak;auf einer Ware \sitzen bleiben ( fam) malı elinde kalmak;auf seinem Geld \sitzen ( fam) parasının üstüne oturmak3) ( Kleidung) oturmakdas saß ( Wirkung erzielen) bu iyi oturdu6) ( fam)einen \sitzen haben kafayı bulmak -
12 останавливаться
несов.; сов. - остано́виться1) врз durmak; duraklamak ( о говорящем)остана́вливаться на вопро́се о... —... sorunu üzerinde durmak
на чём мы останови́лись? — nerede kalmıştık?
2) kalmak; inmek; mola vermek (делать привал, остановку)остана́вливаться в гости́нице — otele inmek
-
13 согласовать
сов.1) (привести в соответствие с чем-л.) koordine etmek, uyumlaştırmak2) mutabık kalmak; muvafakatini almak ( получить согласие)текст контра́кта согласо́ван — sözleşmenin metni üzerinde mutabık kalınmıştır
-
14 sit up
dik oturmak, doğrularak oturmak, uyumamak, uyanık kalmak, arka ayakları üzerinde kalkmak* * *dik otur* * *1) (to rise to a sitting position: Can the patient sit up?) doğrulup oturmak2) (to remain awake, not going to bed: I sat up until 3 a.m. waiting for you!) yatmayıp oturmak -
15 Wirkung
mit Wirkung vom … … (tarihi) itibarıyla;mit sofortiger Wirkung hemen geçerli olmak üzere;Wirkung erzielen sonuç elde etmek;seine Wirkung tun etkisini göstermek;seine Wirkung verfehlen etkisiz kalmak -
16 durmak
vi1) stehen, sich haltendik \durmak gerade stehen, sich gerade halten2) anhalten, stoppen, stehen bleibensaat sekizi on geçe durdu die Uhr blieb um zehn nach acht stehen3) ( bir yerde bir süre oyalanmak) Halt machen4) ( kalmak) bleiben5) ( yağmur) aufhören6) aussetzennabzı durdu sein Puls hat ausgesetzt, sein Puls setzte aus7) ( yakışmak)ceket üzerinde güzel durmuyor angezogen sieht die Jacke nicht schön aus -
17 Weg
Weg <-(e) s, -e> [ve:k] mam \Wege yolda;jdm den \Weg ebnen ( fig) birinin işini kolaylaştırmak;jdm über den \Weg laufen birinin yoluna çıkmak, birinin yolda karşısına çıkmak;jdn/etw aus dem \Weg räumen ( fam) bir kimseyi/şeyi temizlemek;etw/jdm aus dem \Weg gehen bir şeyden/kimseden kaçınmak;jdm im \Weg stehen birine engel olmak;sich jdm in den \Weg stellen birinin yolunu kesmek, birini yoldan çevirmek, birinin gitmesine engel olmak;steh hier nicht im \Weg rum! ortalıkta durmasana!;jdm nicht über den \Weg trauen birine hiç güveni olmamak;die Post liegt auf meinem \Weg postane yolumun üzerinde;wohin des \Weges? nereye böyle [o gidiyorsun] ?2) ( Strecke) yol, mesafe; (Reise\Weg) yol;auf halbem \Weg(e) stehen bleiben yarı yolda kalmak;auf halbem \Weg umkehren yarı yoldan dönmek;etw zu \Wege bringen bir işin yolunu yapmak;etw in die \Wege leiten bir şeyi yoluna koymak;Schritte in die \Wege leiten önlemler almak;sich auf den \Weg machen yola koyulmak [o çıkmak];vom rechten \Weg abkommen doğru yoldan ayrılmak, yolunu sapıtmak;daran führt kein \Weg vorbei bunun başka yolu yoktur;er ist auf dem besten \Weg... bu gidişle...;unsere \Wege trennen sich hier yollarımız burada ayrılıyorauf legalem \Weg legal [o yasal] yoldan;auf schriftlichem \Wege yazılı olarak
См. также в других словарях:
üzerinde kalmak — 1) mal veya iş, artırma sırasında bir kimsenin olmak Hasılı ne yaptı yaptı, elektrikli süpürge üzerinde kaldı. H. Taner 2) istenmeyen şey birine yüklenmek, sorumluluğuna bırakılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzerinde — zf. 1) Üstünde Donanan minareler sanki yolun üzerinde yakılan meşalelerdir. R. E. Ünaydın 2) ... ile ilgili, üzerine Hacı Ömer in hatırı için gecelerce başımı soğuk su ile ıslatarak kitaplar üzerinde çalıştım. R. N. Güntekin Birleşik Sözler ütüsü … Çağatay Osmanlı Sözlük
boynunda kalmak — bir sözü iletmediği veya birine ödenecek parayı ödemediği için üzerinde borç kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bekçi kalmak — koruyucu, gözcü, denetleyici olarak beklemek Yıkılan o saltanatlar üzerinde bir kandil gibi artık sonsuzluğa dek bekçi kalacaktı. R. E. Ünaydın … Çağatay Osmanlı Sözlük
minnettar kalmak — birinden görülen iyiliğe karşı teşekkür duygusu beslemek Kendine minnettar kalan ahalinin elleri üzerinde geziyor. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yersiz yurtsuz kalmak — 1) barınacak bir yeri bulunmamak, oturacak yeri olmamak Dünya üzerinde yersiz yurtsuz kalmış iki arkadaş. R. H. Karay 2) bütün varlığını yitirip çok zor durumda olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kâğıt üzerinde (veya üstünde) kalmak — (bir iş) yapılması düşünülmüş olduğu hâlde yapılmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dayanmak — e 1) Bir yere yaslanmak, kendini dayamak Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor. M. Ş. Esendal 2) nsz Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak Bu kumaş çok dayandı. 3) Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuru — sf. 1) Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı. H. E. Adıvar 2) Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan Kuru çöl. Kuru tepeler. 3) Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük